Sayın Yasemin Bülbül
ile Son Saltanat Ertuğrul kitabı hakkında sanal ortamda da olsa keyif duyarak
hazırlayıp, yaptığımız röportajımızı sizlerle paylaşmaktan duyduğum mutluluğu öncelikle
dile getirmek istiyorum.
Sayın Yasemin
Bülbül, kitabınızın tanıtım bölümünden bir parça sizi tanıdık, Erciyes
Üniversitesi
Fen Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunusunuz, şu ana kadar 12 kitabınız
yayınlanmış. Japonya İzmir Kültürler Arası Dostluk Derneğimizin de yakın ilgi
alanına giren Son Saltanat Ertuğrul kitabınızla sizinle tanımış olduk. Bize edebiyat
bölümünü tercih ettiğiniz yıllardan bugüne kadar neler yaptığınızı, yazmaya
nasıl başladığınızı, 2 çocuk annesi ve çalışan bir kadın olarak bu kitapların
üstesinden nasıl geldiğinizi anlatır mısınız?
Sevgili Arzu Hanım, öncelikle şahsınızda
tüm Japonya İzmir Kültürler Arası Dostluk Derneğinin yönetici, üye ve
takipçilerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Şahsım ve kitabıma göstermiş
olduğunuz ilgi ve alakaya teşekkür ediyorum.
Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak göreve başladım. On yıl öğretmenlik
yaptıktan sonra görevime idareci olarak devam ettim. Şu anda aktif olarak
idarecilik görevim devam etmektedir.
Lise birinci sınıfta bir edebiyat
öğretmenin teşvikiyle başlayan okuma alışkanlığı zamanla bende bir tutku halini
aldı. Kitaplar hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. Evde, okula giderken, teneffüs
aralarında yani anlayacağınız bulduğum her fırsatta okudum, halen de
okumaktayım. Çok iyi bir okuyucu olmaktan her zaman gurur duydum. Yazma işine
gelince o işte biraz bende farklı gelişti. Hani insanların hayatlarında dönüm
noktaları vardır ya, işte ben o dönüm noktasını kırk yaşından sonra yakaladım.
Okumaktan yazmak hiç aklımın ucunda bile yokken çok değerli bir dostumun teşvik
ve büyük destekleriyle mitoloji, tarih ve felsefe içerikli bir gençlik romanı
yazdım. Okuyucu tarafından büyük ilgiyle karşılanınca bu kitap daha sonra beş
serilik bir kitap seti oluşturdu ve yazma maceram böylelikle başladı. Şimdi ise
yazmak benim için kendimi ifade edebilmenin tek yolu oldu.
Kadın dediğimiz varlık o kadar güçlü ve
iradelidir ki istediği zaman yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Birkaç işi bir
arada rahatlıkla yapabilir. Ben de öğretmenliği, idareciliği, anneliği ve yazma
işini bir arada yapmaya başladım. Elbette ki çocuklarımın ve dostlarım özverili
davranışları benim yazma işimi oldukça kolaylaştırdı. Günlük dört saati
geçmeyen uykularla, geceler boyunca klavye başında kalmak biraz zorlasa da beni
sonuçta bir eserin ortaya çıkmasının verdiği haz her şeye bedel olduğu için
çalışma azmimi yitirmedim sanırım.
Son Saltanat
Ertuğrul, 2012 yılında basılmış, siz kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz, ne
kadar sürede yazdınız.
Son Saltanat Ertuğrul’u yazma fikri bende,
Ertuğrul Firkateyni’ni anlatan bir belgesel seyrettikten sonra ortaya çıktı.
Ertuğrul’un hazin öyküsü beni çok derinden etkiledi ve bu büyük trajedinin
herkes tarafından bilinmesini istedim. Bu kadar büyük bir felaketin bu kadar az
biliniyor olmasını da çok yadırgadım ve bunu insanlara duyurabilmek için bu
trajediyi romanlaştırmaya karar verdim. Romanın araştırma ve yazma süresi
yaklaşık bir yıl sürdü.
Kitabı yazarken Ertuğrul
‘un mürettebatından kurtulan ya da şehit olan kişilerin akrabaları ile konuştunuz
mu, Japonlardan, Japon Dili ve Edebiyatı bölümlerinden destek aldınız mı?
Hayır, Ertuğrul’un Mürettebatından
kimseyle konuşma şansım maalesef olmadı. Yaptığım araştırmalar sonucunda
maalesef diyeceğim gördüğüm şudur ki; Japonlar Ertuğrul’a bizden çok daha fazla
sahip çıkmaktalar. Tokyo Üniversitesinde Ertuğrul Firkateyni ile ilgili
çalışmaların halen devam ettiğini bilmekteyim. 2005 yılında Japon Hükümeti’nin
istemi sonucu Ertuğrul Firkateyni ile ilgili bir rapor hazırlanmış. Konu ile
ilgili çalışmaları bulunan Tokyo Ünv. Öğretim Görevlisi Nobua MİSAWA’nın
konuyla ilgili araştırmalarından, Ankara Ünv. Japon Dili ve Edebiyatı
Bölümünden araştırmalarım sırasında destek aldım.
Ertuğrul’un
yolculuğu ve kaza hakkında Japonca daha fazla kaynak olduğu söyleniyor, sizin
böyle bir tespitiniz oldu mu, öyküyü araştırırken yeterli kaynak bulabildiniz
mi?
Kesinlikle doğru. Japonca kaynak sayısı
daha fazla ama bu kaynakların Türkçe çevirileri bulunmadığı için benim o
kaynaklardan yararlanma şansım olmadı. Biz de ise kaynaklar çok sınırlı.
Yeterince kaynağa ulaşabildiğimi düşünmüyorum. Çalışmamı yürütürken Dönemin
Osmanlı iç ve dış siyasetini, Avrupa’nın Osmanlı ve Orta Doğu da izlediği
siyaseti ve Abdülhamit’in kişilik özelliklerini araştırarak kurguyu oluşturdum.
2010 Türkiye de
Japonya Yılı ile Ertuğrul Firkateyni hakkında kamuoyu bir miktar bilgi sahibi
oldu, sizin tespitinizce Türk-Japon ilişkilerinin başlangıç noktası kabul
edilen bu hazin öyküyü genç nesil biliyor mu?
Genç nesil bu hazin öyküyü maalesef
yeterince bilmiyor çünkü biz yeterince Ertuğrul Firkateyn’in hazin öyküsüne
sahip çıkmıyoruz. Sizin de belirttiğiniz gibi 2010 yılındaki faaliyetlerden
sonra kamuoyu az da olsa bilgilendi. Ama şu da yadsınamaz bir gerçek ki bizim
gençliğimizde Japonya’ya ve Japon Halkına karşı çok yoğun bir ilgi var. En
basit örneği belki de benim oğlumdur. (Elinde Japonca bir sözlükle dolaşıyor…)
Gençlerimiz Japon Kültürüne çok meraklı. Elbette bunun en büyük nedeni
Japonların teknolojik gelişmelerde göstermiş olduğu başarılar ve anime denilen
bana göre çizgi film sektöründeki göstermiş oldukları müthiş yetenektir.
Kitapta Halil ve
Zeynep’in, Akira ve Mişel’in, Komutan Osman Bey ve Dilşat’ın, Ayşe ve Kaptan
Ali Bey’in aşkları, Münevver Hanım’ın
sevgiyi tarifi yani aşka değindiğiniz her satırda içim burkuldu, ürperdi,
hüzünlendim, heyecanlandım, etkilendim J Belki biraz konumuz dışında; aşk nedir ? (aşk yaşanmayan şeyler mi?)
Çok doğru bir tespit, aşk yaşanmamış
olandır. Yaşamak isteyip de ulaşamadığımız şeylere karşı duyulan yoğun arzu ve
isteğin yürekte kabarışıdır. Dile gelir kimi zaman, kimi zamanda sessizce
yüreklerde kalır iç yakarak. Aşk; dünyadaki her şeyin önemini yitirip bir tek
noktaya bağlandığınızda duyduğunuz dayanılmaz can yakan hasrettir. Aşk;
sevdiğinizin gözlerinde bütün bir yaşamı görmek ve her şeyi onun uğruna feda
edebileceğinizi hissetmekti. Aşk; derin bir nefes alırken hissettiğiniz yaşama
tutkusudur. Aşk; baktığınız her yerde, ağaçta, kuşta, toprakta ve hatta çöp
tenekesinde sevdiğinizi görebilmektir. Kısaca Aşk; derin bir nefestir…
Kitapta denizcilik
terimlerini de çok iyi kullanmışsınız, denizcilikle ilişkiniz var mı?
Denizi çok seviyorum, deniz benim için
hayatımda olmazsa olmazlardan biri. Denizi seyretmek onun varlığını hissetmek
bana her zaman derin bir huzur verir. Sıkıntılı anlarımdaki en büyük dert
ortağımdır ama onun dışında denizcilik ile ilgili pek bir faaliyetimin olduğu
söylenemez. Denizcilik terimlerini Ertuğrul’u yazmaya başlamadan önce yaptığım
araştırmalar sırasında öğrendim. Terimleri beynimde oturta bilmek içinde bir
gemiye gidip hangi terimle ne kast ediliyor onu yerinde görmem gerekti…J
Çok hoşuma giden bir
kurgunuzda; Ertuğrul Firkateyni’ne bir
yabancı ajanın ayarttığı Türk casus yerleştirdiniz ( ve yakalandı) belki doğru bile olabilir! Ne
dersiniz?
Dönemim siyasi ortamı
değerlendirildiğinde doğru olma olasılığı çok yüksek.
(o dönemde
İstanbul’da ve Avrupa’da yabancı ajanların çok sayıda olduğunu biliyoruz, böyle
olunca da Abdülhamit’te epey sıkı bir istihbarat sahibiymiş. )
Kesinlikle öyle o dönem Abdülhamit ülkeyi
jurnallerle yönetiyordu.
Kitaptaki kurgunun
dışında Ertuğrul’ un gerçek yolculuğu hakkında bir soru sormak istiyorum..
Tarihte Abdülhamit birkaç dönem önce padişah olsa idi, Osmanlının
1900 lü yıllara daha güçlü gireceğini söyleyenler var, Abdülhamit’in Ertuğrul’u
Japonya’ya gönderişi ve o dönemki dış politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben bu olaya biraz farklı yaklaşıyorum.
Abdülhamit birkaç dönem önce padişah olsaydı Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrü
daha kısa olurdu. Çünkü sistem Abdülhamit gibi müthiş zeki, ülkesinin
çıkarlarını düşünen, dış güçlere boyun eğmeyen bir padişahı bir şekilde ortadan
kaldırmanın yolunu bulacaktı.
Abdülhamit o dönemde Osmanlı üzerinde
oynanan oyunların çok iyi farkındaydı. Avrupa’nın Osmanlı’yı parçalamak için
kurduğu tuzakların bilincinde olduğu içinde farklı bir dış politika izledi.
Avrupa’nın baskısına direnebilmek için İslam ülkelerinin (Halifelik sıfatını
kullanarak ) desteğini almak yönünde çalışmaları oldu. Özellikle o dönemde
güçlü bir ülke olan Japonya’nın desteğini alarak bu sürecin önüne geçmeyi ve
Osmanlıyı yeniden güçlendirmeyi hedefliyordu. Ertuğrul Firkateyni’nin
Japonya’ya gönderilmesi de tamamen bu dış politikanın sonucudur. Abdülhamit bir
taşla birkaç kuş vurmayı hedeflemiştir. Birinci hedef; Ertuğrul’un giderken
izleyeceği güzergâhlarda Osmanlı Halifesi’nin bayrağını dalgalandırması,
Osmanlı’nın gücünün sergilenmesi ve oralarda yaşayan halkların desteğini almakken
ikinci hedef; güçlü Japon İmparatorluğu’nun dostluğunu kazanıp Japonya’yı
Avrupa’ya karşı arkasına almaktı. Hedeflenenler bence çok doğruydu, yanlış olan
gönderilecek geminin seçimiydi. Bu konuda ben sorunluluğu tamamen dönemin
Bahriye Nazırı’nda görüyorum. Kişisel hırsları ve kaprisleri uğruna o kadar
insanın ölümüne neden olduğunu düşünüyorum.
Mersin’in Ertuğrul
batığının bulunduğu Wakayama ile kardeş şehir olduğunu biliyoruz, siz Mersin’de
Türk-Japon kültür faaliyetlerini takip ediyor musunuz, etkinlikler oluyor mu?
Mersinde Türk-Japon kültür faaliyetlerini
mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Mersin’in Kuşhimato ile kardeş şehir
olması, Mersin’deki şehitliğin Kuşhimato’da ki şehitlikle aynı plana sahip
olması Japonların ilgisinin Mersin’e yöneltmiş durumda. Dernek çalışanları da
son derece aktif, Japonca dil kurslar düzenliyorlar.
Japonya’ya hiç
gittiniz mi? Gidecek misiniz?
Üzgünüm, Japonya’ya gitme şansım henüz
olmadı. İmkanlar dâhilinde bulduğum ilk fırsatta Japonya’ya gitmeyi çok
istiyorum.
Şundan eminim bu
kitabın Japonca çevirisi olursa, kitabınız Japonya’da Türkiye’den daha fazla
okunacaktır. Kitabınızı Japoncaya çevirmeyi düşünüyor musunuz?
Kitabın içeriğine sadık kalarak Japoncaya
çevirecek bir çevirmen bulabilirsen neden olmasın?
Japon yazarlardan
beğendiğiniz, etkilendiğiniz yazar var mı?
Trevanian takma adını kullanarak romanlar yazan Rodney
Whitaker’in zekasına hayranım. Kitaplarını okumaktan zevk alıyorum.
Japon yazar
Murakami’nin bu sene Nobel’e adaylığı iddialı şekilde ilerliyor, Nobel Edebiyat
Ödülü için bir tahmininiz var mı?
Murakami’nin şansının yüksek olduğunu
düşünüyorum ama rakipleri de oldukça güçlü onun için her şey olabilir…J
Son Saltanat Ertuğrul’un
imza günü oldu mu, Yayıneviniz İzmir Kitap Fuarına gelmeyi düşünüyor mu?
Evet, Ertuğrul’un Mersin’de Malatya’da ve
Çorum’da imza günleri oldu. Yayınevinin İzmir Kitap Fuarı’na gelmek gibi bir
çalışmasının olup olmadığı konusunda bir fikrim yok, bana bu konuda bir bilgi
verilmedi. Şahsım adına ben İzmir’e gelmekten mutlu olurum.
Belki kötü bir soru:
En sevdiğiniz kitabınız hangisi?
Kötü değil ama çok zor bir soru. En
sevdiğim kitabım sanırım hiç olmayacak çünkü bir kitabı yazıp bitirdikten sonra
içimde müthiş bir boşluk ve açlık duygusu oluşuyor ve hemen yeni hayallerin
peşinde koşmaya başlıyorum. Yazıp bitirene kadar her kitabım en sevdiğim
oluyor.
Ertuğrul Firkateyni
için bir türkü seçseniz, hangisi olurdu?
Azeri
bir türkü; “Sen gelmez oldun”… beklenen ve dönmeyen 587 can için….