Reklam
Konniçiva/Erdal Güven - Sayfa 12 PDF Yazdır e-Posta

Pazartesi, 06 Mart 2006 01:50
Makale İçeriği
Konniçiva/Erdal Güven
Sayfa 2
Sayfa 3
Sayfa 4
Sayfa 5
Sayfa 6
Sayfa 7
Sayfa 8
Sayfa 9
Sayfa 10
Sayfa 11
Sayfa 12
Sayfa 13
Sayfa 14
Sayfa 15
Sayfa 16
Sayfa 17
Sayfa 18
Sayfa 19
Sayfa 20
Sayfa 21
Tüm Sayfalar
5 Eylül 1998, Pazar KORNA ÇALANI VURURUM
Bakın son kez söylüyorum bir daha gereksiz korna çalanı, olur olmadık zamanlarda boğazını temizleyip, yerlere tüküreni, yemek yerken ağzını şapırdatanı, yemekten sonra geğireni, topluluk içinde yüksek sesle gaz çıkaranı vuracağım ona göre. İyi ki bir kaç günlüğüne memleketinize geldik. Ne kadar marifetiniz varsa hepsini aynı anda göstermek zorunda değilsiniz. Arayı biraz soğutarak marifetlerinizi sıralarsanız daha makbule geçer.
Bakın son kez söylüyorum bir daha gereksiz korna çalanı, olur olmadık zamanlarda boğazını temizleyip, yerlere tüküreni, yemek yerken ağzını şapırdatanı, yemekten sonra geğireni, topluluk içinde yüksek sesle gaz çıkaranı vuracağım ona göre. İyi ki bir kaç günlüğüne memleketinize geldik. Ne kadar marifetiniz varsa hepsini aynı anda göstermek zorunda değilsiniz. Arayı biraz soğutarak marifetlerinizi sıralarsanız daha makbule geçer.
Yok yok, yanlış anlamayın Japonlardan bahsetmiyorum. Benim derdim Çinlilerle. Önce muhabir sonra yazar olduğum için tatil öncesi, Pekin’e bir uğrayıp, Asya’nın merkezinde neler olup bittiğini göreyim dedim. Ama burnumdan geldi. İkibinli yıllarda bölge liderliğinden bahseden Çinliler, Pekin’e modern bir kent görüntüsü kazandırmışlar. Kente modern bir kimlik kazandırmışlar kazandırmasına ama, kendilerini aynı ölçüde modernleştirememişler.
Bir de yemek yerken, çok gürültü yapıyorlar diye Japonlara kızıyordum. Meğer günahlarını almışım. Çinlileri gördükten sonra, bir daha Japonların yemek yemelerine karışmamaya karar verdim. Sesli mesli yiyorlar ama hiç olmazsa ikidebir boğazlarını temizleyip yerlere tükürmüyorlar.
Pekin sokaklarında yere bakarak yürümekten etrafımı göremedim. Yerlerdeki tükürüklere basmamak için parmaklarımın ucunda bir oraya bir buraya zıplamaktan canım çıktı. Yok canım bu yaştan sonra balerin olunmayacağını biliyorum. Sokaklarda ancak bir parmak ucu basabilecek kadar temiz yer kaldığı için öyle yürümek zorundayım.
Haa bunun yanında yaşanılan ezilme tehlikesi de cabası. Sokak aralarında bile karşıdan karşıya geçmeye korkar oldum. Kendimi neden sakınacağımı bilemiyorum. Sanki lunaparkta çarpışan araba pistinde yürüyorum. Tam ‘‘yaşasın bu arabadan da kurtardım’ derken, bir bakıyorum son sürat bir bisikletli üzerime doğru geliyor. Kibar bir kıç hablesi ile bisikletliyi atlatıyorum, bu sefer kocaman el arabası ile bir seyyar satıcı. Bir göbek oyunu ile seyyar satıcıyı da atlatıyorum. Ama dertler bitmiyor ki, bu sefer de yayalar gelip insana çarpıyor.
Birkaç kişi elimde kalacak ama dua etsinler ki çok kalabalıklar. Bir türlü kimden başlayacağıma karar veremiyorum. Bir karar verebilsem ben ne yapacağımı biliyorum ama...
Gerçekten Konniçiwa
Size bir merhaba diyebilmek ve yaz dönemi çalışmalarımın ikinci kısmını tamamlamak üzere Türkiye’de bulunuyorum. Tamam tamam hemen itiraz edip adamı yalancı durumuna düşürmeyin. Doğru ben bu yazıları yazarken henüz Türkiye’de değilim, ama siz bu yazıları okurken Türkiye’de olacağım. Ben de kendi köşe yazımı gazetede yayınlandığı gün sizlerle aynı zamanda okuyabileceğim.
Ne yapayım zorla mı, oldum olası başka köşe yazarlarının fikirlerine pek önem vermem. Bu yüzden de kendi yazılarımdan başkasını pek okumam. Eh bu okuma aşkım nedeniyle de, kendi yazımın çıktığı günü iple çekerim.
Siz benim yazılarımı cumartesi günü okuyorsunuz ama, cumartesi günü yayınlanan gazete Tokyo’ya ancak Çarşamba günü ulaştığından ben kendimi Çarşamba günleri okuyabiliyorum.
Gerçi arkadaşlar sağolsun, daha prova baskılar sırasında gazetede çıkacak olan yazıyı bana fakslıyorlar ama olsun, gazetede okumak insana ayrı bir keyif veriyor. Hem usta karikatürist Bülent Çelik’in çizdiği karikatürler yazıya ayrı bir renk katıyor.
Neyse yine konuyu dağıttık, sonunda ben de kendi yazımı sizlerle beraber okuyacağım. Hem artık müsaade ederseniz gül yüzünüzü de bir görmek istiyorum. Gerçi gönderdiğiniz e-mail’lerden sizleri tanıyorum, ama okuyucu denilen şey neye benziyor bu konuda pek bir fikrim yok.
Bu yüzden yaz dönemi çalışmalarım sırasında Türkiye’de bulunduğum üç hafta süre içinde her Cumartesi bir ilde sizlerle beraber olacağım. İzmir, Ankara ve İstanbul D&R Bookstore’larda kitaplarınızı itina ile imzalayacağım.
Unutmayın, bugün saat 17 30'da Ankara D&R Bookstore’da sizleri bekliyorum.
KEİKO
Ev sahibi uzun zamandır kirasını ödemeyen Keiko’nun kapısına dayanır ve ‘‘Ya kirayı bugün verirsiniz, ya da yarın evi boşaltırsınız’’ der.
Evsahibinin bu zamansız çıkışına bir anlam veremeyen Keiko, biraz heyecanlı ‘Ama sizin de bir dediğiniz, bir dediğinizi tutmuyor. Daha geçen hafta yine benden kirayı istemeye geldiğiniz gece sizinle yemeğe çıkmıştık, arkasından da biryerlere gidip dans etmiştik. Uzun bir gecenin ardından sizin balkonda güneşin doğuşunu seyrederken ‘bu gece üç aylık kiraya bedeldi' diyen siz değil miydiniz kuzum?'' der.

Son Güncelleme: Salı, 07 Mart 2006 05:38
 




Arama

Üye Girişi



Etkinlik Takvimi (Events)

Last month May 2024 Next month
S M T W T F S
week 18 1 2 3 4
week 19 5 6 7 8 9 10 11
week 20 12 13 14 15 16 17 18
week 21 19 20 21 22 23 24 25
week 22 26 27 28 29 30 31

Galeri

Anketler