Sayfa 17 / 21 24 Ekim 1998 TÜRK MARŞI VE TUNA VALSİNİ BİR DE MEHTERDEN DİNLEYİN Buyur burdan yak. Herşey aklıma gelirdi de Tuna Valsi'ni ve Mozart'ın meşhur Türk Marşı'nı mehteran yorumu ile dinleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Mehter takımının Türk Marşı ve Tuna Valsi'yle ne gibi bir alakası olduğunu merak ediyor olabilirsiniz. Ama bu konuda size yardım edemeyeceğim, çünkü ben de merak ediyorum. Hadi Türk Marşı neyse, Mozart bu marşı bizim yeniçerilerin savaşa gidişlerini anlatmak için bestelemiş bu yüzden Türk Marşı eşliğinde savaşa gitmek acaip olmayabilir. Ama Tuna Valsi eşliğinde savaşa giden yeniçerilerin halini düşünmek bile istemiyorum. Ama ne yapayım elimde değil, düşünmeden de edemiyorum. Düşünsenize yeniçeriler bir şehri kuşatmışlar, tüm hazırlıklar tamam, mehteran bölüğü Tuna Valsi'ni çalıyor ve pala bıyıklı iki yeniçeri vals yapılyor. Bir ki üç dört, bir ki üç dört. Savaş ortamında biraz acayip kaçabilir ama Tuna Valsi ile Mozart'ın Türk Marşı da bir mehteran bölüğü tarafından trampet, zil, davul ve kös ile ancak bu kadar güzel çalınabilir. İster inanın ister inanmayın hiç abartmıyorum. Kashiwazaki Türk Kültür Köyü'nün davetlisi olarak bir dizi konser vermek için Japonya'ya gelen Kültür Bakanlığı Mehter Takımı, Tokyo konserleri sırasında klasik mehter marşlarının yanı sıra Tuna Valsi ve Türk Marşını da seslendirince hayretten küçük dilimi yuttuğumu zannettim. Gerçi biraz yorum farkı vardı ama olsun o kadar kusur kadı kızında da olur. Zaten bu hafta şansım Mehter'den açıldı. Tokyo Turizm Ataşesi Öznur Hasbıyık'ın davetlisi olarak gittiğim Türk yemekleri festivalinde Mehter Marşları eşliğinde akşam yemeği yedim. Evet mehter marşları eşliğinde akşam yemeği yedim, ne olmuş yani fasıl niyetine mehter marşı. Hatta bir ara Hasan Mutlucan'ın kahramanlık türküleri bile çalındı. Mehter eşliğinde yemek yemek hiç de fena olmuyormuş aslında ama bu kadar kahramanlık türküsü insanın militarist duygularını kabarttığı için savaşır gibi yemek yiyorsunuz. Şiş kebabı elinize aldığınızda Hasan Mutlucan'ın ‘‘yine de şahlanıyor aman’’ diye başlayan kahramanlık hikayeleri yüklü türküsünü duyduğunuzda kebapları yedikten sonra elinde kalan şişi batıracak bir düşman arıyorsunuz. Vallaa ne yalan söyleyeyim, geçen hafta Yabancı Basın Merkezi'nin Tokyo'da yaşayan yabancı gazeteciler ile Japon işadamları ve ekonomi bürokratlarını tanıştırabilmek için düzenlediği kokteylde bana kötü kötü bakan Suriye'li diplomat, Hasan Mutlucan'ın türküleri eşliğinde yemek yediğim Miyako Otel'de karşımda olsaydı olacaklardan sorumluluk kabul etmezdim. Gerçi Suriyeli diplomat arkadaşın yabancı gazetecilerle tanışmak gibi bir şansı olmadı. Çünkü yakamdaki kartı görüp de benim Türk olduğumu anladıktan sonra tüm kokteyl sırasında bana kötü kötü bakmaktan tanışmaya bir türlü fırsat bulamadı. Bir ara mehter takımının çaldığı Tuna Valsi eşliğinde Suriyeli diplomatı valse davet ettikten sonra, Türk marşı eşliğinde kovalayıp, Hasan Mutlucan'ın kahramanlık türkülerini dinleyerek katletmeyi düşündüm ama iki ülke arasında bu kadar sorun varken bir de ben sorun olmayayım diye vazgeçtim. Keiko Keiko hergün çalıştığı restorandan akşam eve dönerken, çöp kutusundaki büyük istakoz kabuklarını bir torbaya koyup yanına alıyordu. Keiko'yu gören restoranın sahibi bu davranışa bir anlam veremeyince Keiko'yu çağırıp sordu. ‘‘Keiko, uzun zamandır seni izliyorum. Her akşam aldığın bu kabukları ne yapıyorsun?’’ Keiko biraz utanarak cevap verir ‘‘Kabukları bizim çöp kutusuna koyuyorum ki, bizim çöpün seviyesi yükselsin.’’.
|