Eğer bizim gibi bir kurs vesilesiyle iki buçuk aylığına Japonya’da bulunma şansına sahip olduğunuzda; teknolojinin baş döndürücü ortamında her köşe başında yolunuzun robotlar tarafından kesilerek rahatsız olacağınızı düşünüyorsanız, yanıldığınızı şimdiden kabul edin.İngiltere gibi bazı ülkelerde görülen taşıtların direksiyonunun Japonya’da da sağda olduğunu bilmiyorsanız 14 saat uçak yolculuğunun akabinde hava alanında otobüse binmek için kapı aramanız sizin için ilk sürpriz olacaktır.İnsana ilk anda Japonya bir muamma, bir bulmaca gibi gelir, ama sonradan üç boyutlu resimleri görür gibi her şey netleşir ve kolaylaşır. Başlangıçta lüzumsuz ve çok detaylı gördüğünüz kurallar, insanın huzurlu hayat sürmesi için ne kadar elzem olduğunu kabul eder ve ön yargılarınızdan bir bir kurtulursunuz. Daha bir Japon ile diyaloga geçer geçmez kendinizi adeta Türkiye’de gibi son derece emin ve huzurlu hissedersiniz.Hokkaido, Honshu, Shikoku, Kyushu ve Okinawa büyükleri olmak üzere 6800 den fazla mini mini adalardan oluşan Japonya, yaklaşık 378 km2 alanıyla 127 milyon nüfusu barındırmaktadır. 47 ile sahip olup bunun 12 tanesinin nüfusu 1 milyonun üzerindedir. 12,06 milyon nüfusu ile dünyanın en kalabalık şehirleri arasında yerini alan başkent Tokyo, 5517 kişi/km2 yoğunluğa sahiptir. Nüfusun %78’i şehirlerde yaşarlar. Arazinin %75’ i dağlıktır. Yazları sıcak ve nemli kışları soğuk ve kurudur.Bugün Japonya’da nüfus artışı durmuştur. Ayrıca evlenme oranı düştüğü ve boşanma oranı da arttığından 2050 yılında nüfusun 100 milyona düşeceği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla bir taraftan da ortalama ömür artığından nüfus yaşlanmaktadır. Ayrıca insanlar arasında çekirdek aileye veya yalnız yaşamaya yöneliş vardır.Japonya’nın en önemli özelliği dünyanın en güvenli ülkesi olmasıdır. Suç oranı diğer ülkelere göre oldukça azdır. Dolayısıyla polis (koban) formalitedir. Çocuk masumiyeti görünümlü insanlarında hile ve yalan yok denecek kadar azdır. Ayrıca, Japon halkının son derece saygılı, sade yaşantıları, mütevazı halleri ve kibarlıkları, eminim herkesin ilk dikkatini çeken özellik olacaktır. Bu da iyi bir temel eğitimle sağlanmıştır.Eğitim Sistemi: %100 ün okuma yazma oranı ile Japonya’da eğitim sistemi mükemmeldir. Temel eğitim 6 yıl ilkokul, 3 yıl orta okul olmak üzere toplam 9 yıl zorunludur. Bunların %95’ü 3 yıldan oluşan liseye devam etmektedirler. Japon alfabesi eski Çin’den alınan kanji, kendi geliştirdikleri ve genellikle zaman ekleri ve üretme kelimeler ve anlaşma vasıtası; hiragana ve Japonca’ya giren yabancı kelimeleri ifade etmek için kullanılan karakter ise Katagana olmak üzere hece alfabesinden oluşur. Ayrıca Roman alfabesi, Romaji’den oluşan, toplam 5000 ‘e yaklaşan harfler ve karakterler ile öğrenciler ancak 6 yılda okuma yazma öğrenmektedirler. Ve bunun yanı sıra ilkokulda mükemmel bir temel eğitimle; uyumluluk, karşılıklı bağımlılık, kurallara uyma, sabır, birlikte yaşama bilinci, Japon milliyetçiliği, geleneklere sahip çıkma vs. hasletler verilmektedir. 9 yıl temel eğitimin gören öğrencilerin %95’i 3 yıllık lise öğrenimini de tamamlamaktadırlar. Liselerden mezun olan öğrencilerin %40’ı sayıları 650 ye varan üniversitelere devam etmektedirler.Bu eğitim sistemi ile; insanların birbirine, devletin vatandaşlarına, vatandaşların devletine kısaca herkes birbirine karşı iyi niyet ile yaklaşmakta olup, kimse kimseye suizan beslememektedir. Kısaca, Japonya’da herkes mutlaka dürüst, iyi, doğru olmaya şartlandırılmıştır. Hepsi kendi kültürlerine aşık, birer okuma hastası, tapma derecesinde tabiat sevgisi ile dopdolu olarak yetiştirilmişlerdir. Hayvanlara karşı da sevgileri az değildir. Örnek olarak; Fuji dağı eteğindeki Fujinomiya şehrinde tanıştığımız 29 yaşında evli avukat bir bey (Kobayashi San) bize telefonundaki köpeğinin resmini gösterdiğinde, biz de muhabbet olsun diye, “eşinizi mi yoksa köpeğinizi mi daha çok seviyorsunuz ?” sorumuza karşı ne demesini beklersiniz? Kobayashi San yüzünü avuçları ile kapatıp beş dakika düşündükten sonra dedi ki; “Çok zor bir soru sordunuz. İkisi arasında ayrım yapamıyorum. İkisini de eşit seviyorum. “ Eğitimde öğrenciler okulun dört duvarı arasına hapsedilmemiştir. Bütün öğrenciler gruplar halinde sokakta, müzelerde ve kütüphanelerdedir. Yani öğrenciler toplumsal ilişkilerin şekillendirilmesinde bireysel değerler üzerine kurulu güçlü sosyal hayat ile iç içedirler. Ezbercilikten uzak bir anlayış vardır. Eğitim için doküman bakımından son derece zengindir. Japonlar okumaya oldukça düşkündürler. O yoğun tempoya ve yorgunluğa rağmen yine de trende, otobüste okumayı ihmal etmemektedir. Günlük ortalama toplam gazete tirajı 75-80 milyon olup her 1000 kişiye 600 kadar gazete düşmektedir. Bu oran Türkiye’dekinin 10 katıdır. Ayrıca haftalık ve aylık dergi bakımından da aynı oranda yüksektir.İletişim: Az da olsa Japonca bilmiyorsanız zorluk çekersiniz. Çünkü çoğunlukla her yerde Japon harflerini görürsünüz. Latin harfleri oldukça az veya küçük fontlarla yazılmıştır. Ayrıca marketten aldığınız ürünlerin üzerinde kolay kolay Japon harflerin dışında başka karakterler bulamasınız. Malın içeriğini öğrenmek için sormanız gerekiyor. Eğer şansınız varsa yardım alabilmek için İngilizce bilen Japon bulabilirsiniz. Çünkü onlar mükemmeliyetçi insanlar olarak yetiştirildikleri için pek çok konuda olduğu gibi eğer İngilizce’yi de çok iyi konuşamıyorsa ortaya çıkmazlar. İngilizce sesleri çıkarmakta zorlanmaktadırlar. Her ne kadar yazı dilindeki işaret ve harfler bakımından zengin olsalar da, ses bakımından zengin sayılmazlar.Japonca’yı bilmeyen onu konuşmanın zor olduğunu düşünür. Ancak Japonca konuşmak, Türkçe’yi bilen bir insan için son derece kolaydır. Türkçe’miz ile aynı dil ailesinden (Ural-Altay) gelmesi nedeni ile, dil yapısı, cümle düzeni, fiil çekimleri, edatlar vb... benzerliğini hemen fark edersiniz. Ayrıca her iki dilde bazı kelime ve takılar aynıdır (kayıt, su, yaban, iyi, e, de). Yoğunlaştırılmış bir Japonca kursuna devam etmeniz halinde 2-3 haftada günlük konuşmayı öğrenebilirsiniz. Fakat okuma-yazmayı öğrenmeniz 1-2 yılınızı alır. Japon Mutfağı ve Yiyecekler:Japon mutfak ve yemek kültürü deniz ürünleri ve pirince dayanmaktadır. Raflar her çeşit deniz ürünleri ile doludur. Taze balıkların çiğ olarak yenilen yemeği olan suşi çok meşhurdur. Ekmek tüketimi yok denecek kadar azdır. Ekmek yerine sabah, öğle ve akşam yemeklerinde pirinç, pilav yada yağsız ve tuzsuz olarak lapa olarak tüketilmektedir. Pirinçten ayrıca saki adındaki meşhur içkileri üretilmektedir. Domuz ve tavuk eti de yaygın olarak tüketilmektedir. Süt ürünleri tüketimi yaygın değildir. Bugüne kadar yoğurdun tadına bile bakmamış yaşlılara rastlayabilirsiniz. Japonlar ekşi yiyecekleri sevmezler. Zeytin de yaygın değil. Çatal yerine yaygın kullandıkları haşi denilen bir çift çubukla yemek yemeden vazgeçme gibi bir niyetleri yok. Japonlar dengeli beslenmeye önem vermektedirler. Japonya’ ya giden her Türk vatandaşı hemen hemen hepsi de bir hafta içinde kilo verecektir.Bizim bildiğimiz tipteki lokantalar oldukça pahalı olduğu için genellikle yemeklerini hazır yemek olarak satın almaktadırlar veya tipik Japon lokantalarını tercih etmektedirler. Geleneksel Japon lokantası mütevazı ve sadedir . Ayakkabı çıkarılarak girilen lokantada yerde alçak bir sehpada ve yerdeki hasıra veya sedire serilmiş minderlere oturularak yemek yenmektedir. Son yıllarda diğer lokantalar ile boy ölçüşecek konforda geleneksel lokantalara da sahiptirler. Kendi lokantalarında geleneksel kıyafetler ile (kimono) hizmet eden bayan garsonları görebilirsiniz. Aynı zamanda oteller de çok pahalı olduğu için kendilerine has ucuz oteller de vardır. Güçlü ekonomisi ve gelişmiş teknolojisi ile ABD’den sonra ikinci olan Japonya gıda olarak dışa bağlıdır. Tüketilen gıda ürünlerinin sadece ortalama %40’ını kendisi üretir.Avrupa’da ne varsa orada da bulabilirsiniz. Fakat gıda madde fiyatları ortalama olarak Türkiye dekinden 5-6 katıdır. Elma, armut, portakal gibi meyvelerin tane tane, üzümler küçük salkımlar, kavun- karpuzun dilim dilim satıldığı ülkedir.Başta deprem olmak üzere, sel baskını, heyelan, tayfun ve tsunami gibi tabi afetler ile mücadele veren Japon ekonomisi zorlanmaktadır. 100 den fazla aktif volkanı ve yine yüzden fazla nehirleri vardır. Bazı nehir seviye kotu içinden geçtiği şehir kotundan yüksektir. Haziran ve Temmuz ayı sel felaketi , kasım ayı da genellikle tayfun bakımından yoğun geçer. Bu nedenlerle Japonlar afet yönetimi konusunda oldukça tecrübelidirler.Japon Çalışma Hayatı: Yer altı madenleri olarak çok fakir olduğu için hammadde de dışa bağımlıdır. Bu nedenle Japonlar çok çalışmak zorundadırlar. Aslında çalışmak Japonlar için bir ibadettir. Bunun için okul ve fabrika duvarlarına “Japonya’nın geleceği çalışmaktır” diye yazılmıştır. Onlar günde 8 saatten fazla çalışmaları ile ILO çalışma standartlarını delip geçmişler ama bu çalışma şartlardan kimse şikayetçi değildir.Ulaşım: Ülkenin en ücra noktasına kadar donatılmış olan metro ve tren ağları ile ulaşım yapılmaktadır. Metro ve trenin bir çok çeşidi bulunmaktadır. Kimisi çok hızlı kimisi de yavaş. Kimisi özel sektörün kimisi devletin. Metronun kalabalık olduğu saatlerde belli vagonlar sadece bayanlar için ayrılmış. Bu saatler öyle saatler ki pushman dedikleri görevliler yolcuları trene istifleyerek kapıları kapatabiliyorlar.Ulaşım masrafları Türkiye’ye göre oldukça pahalıdır. Bilet fiyatları mesafeye göre olup genellikle bilet makinelerinden para atılmak suretiyle temin edilmektedir. Büyük şehirde şehir merkezine gidip gelmek ortalama on beş YTL’ye mal olmaktadır. En yakın mesafe iki YTL’den başlamaktadır. Özellikle dünyanın en pahalı şehirler arasında birinci olan Tokyo çok kalabalık olup günde 2-3 milyon kişinin geçtiği istasyonlara sahiptir.Ara ulaşım ise otobüsler ile yapılmaktadır. Bisiklet kullanımı oldukça yaygın olup, genç, yaşlı herkes daracık kaldırımlarda bisiklet kullanmaktadır. Bisiklet ve şemsiye insanların adeta bir uzvu haline gelmiştir. Bu ülkede bir kişinin doğumundan ölümüne 20 tane bisikleti olabiliyormuş.Araba Türkiye’ye göre biraz daha ucuza alınabilir. Ama araba almadan önce park problemini çözmek zorundasınız. Bazı merkezlerde aylık park abone bedeli 2000 ABD Dolarına kadar çıkmaktadır. Bulduğunuz park yeri de 5- 10 km uzak olabileceğinden arabanızı kullanmak için başka bir ulaşım aracı kullanmanız gerekecektir.Otoyollar da paralı olup, yollarda sık sık gişeler görürsünüz. Otoyollardan etrafınızdaki manzarayı seyretmeniz mümkün değildir. Çünkü yol kenarları çoğunlukla yerleşim yeri olup, yerleşimlerin trafik gürültüsünden rahatsız olmaması için yol boyunca ses yalıtım panoları ile kaplanmıştır.Hayat Düzeni: İşten dönen insanlar oldukça yorgun ve bitkin görünmektedirler. Ama yine de vatandaşlar trende, otobüste boş koltuklara oturmak için yarış yapmamaktadır. Trende boylu boyunca uyuyup kalmış insanları kimse uyandırmak için rahatsız etmemektedir.İnsanlar, işlerin yoğunluğundan ailesine bile vakit ayıramamaktadır. Kaldı ki akrabalarına ve arkadaş çevrelerine hiç vakit ayıramamaktadırlar. Anne ve babalarına bile çat kapı gitmemektedirler. Ayrıca hasta ziyaretleri hastanın ilk günü değil de hasta biraz kendine geldikten sonra yapmakta yada telefon etmektedirler. Arkadaş ve akraba çevresinden borç para isteme alışkanlığı yaygın değildir.Ayak ayak üstüne atıp oturmayı bilmezler ama evlerde bağdaş kurup oturma yaygındır. Evleri küçük olup eşyaları da evleri gibi oldukça sadedir. Bizim gibi evde ayakkabılarını çıkarırlar. Hatta işyerlerinin önemli toplantı odalarında ve okul ve hastanede ayakkabılarını çıkartıp terlik giymeleri sizi şaşırtacaktır. Evlerin tabanları genellikle hasırdır (tatami) ve yerde yatmayı tercih ederler. Sabahleyin de yatağı toplayıp işe koşarlar. Tuvaletleri bizimkilere (alaturka) benzer olup her yerde ücretsiz ve temizdir. Serbest piyasa ekonomisi uygulanmaktadır. Fakat bir malın yada hizmetin fiyatında, alındığı yere göre korkunç uçurum olmadığından, ödeyememekten endişelenmeye gerek yoktur. Örneğin en köhne yerde yada makinede bir kahve içmenin bedeli 150 Yen ise Tokyo Tower gibi lüks yerde 300 Yen’i geçmeyecektir. Avrupa ülkelerine göre oldukça tutumludurlar. İsrafı sevmemektedirler ve gösterişten de uzaktırlar. Örneğin eğer bir plastik tabak veya bardak kullandıktan sonra çöpe atmak yerine ertesi gün tekrar kullanmak gerekecekse yıkayıp saklamaktadırlar. Basit de olsa hediyeleşmeyi severler. Rüşvet olayını akıllarının ucundan bile geçirmezler. Bizim kadar da olmasa bile, misafirperver ve ikram etmeyi severler.Çiçeklere ve yeşile düşkündürler. Ev ve dükkan önleri boşlukları çiçeklerle ile doludur. Japonya’da kiraz ağacı meyvesi için değil, çiçeği için önemlidir. Kiraz çiçeği mevsiminde (Sakura season) insanlar ağacın altında kiraz çiçeği seyredip eğlenirler. Kısa süreli olan kiraz çiçeği dönemi bittiğinde çok üzülürler. Ertesi yılı yine açacağı için ümitle ve dört gözle beklerler.Çok sayıda geleneksel milli ve dini günleri olup dinlenme ve eğlenme fırsatını ancak bu günlerde yakalamaktadırlar. Japonlarda iş, işyerinden sonra gelir, aile de işten sonra gelir. Özellikle genç Japonlar işyerlerinde belirli bir ulaşmaya çok önem verdiklerinden evlenmeyi de geciktirmektedirler. Tek eğlenceleri akşamları meyhanelerde içki içmeleri, karaoke salonları şarkı söylemeleri ve paçinko dedikleri atari salonlarında kumar türü oyun oynamalarıdır. Harika piknik alanları ve parklar bomboş olup bazı lunaparklar pazar günü bile akşam 5 de kapanmaktadır.Yeterince tanımıyorlar ama Türkiye’ye ve Türklere karşı ayrı bir sevgileri var. Allah’tan dünya futbol şampiyonasında üçüncü olduk ta bizi bu şekilde biraz tanımışlar (İlhan Mansız, Hakan Şükür, İstanbul vs.). İlkokul öğretmenlerinin %60’ını bayanlar oluşturmakta fakat üst makamlarda pek nadir görülmektedir. Kadınların politikaya katılım oranı da çok azdır. Bayanlar bazı şirketlerde aynı iş ve aynı pozisyonda çalışan erkeklerden daha düşük maaş aldığı da bilinmektedir. İşten yorgun bir şekilde dönen bayanlar evde de çalışmaktadırlar. Bu konuda kimsenin de olumsuz bir tepkisi yoktur. Ev ekonomisinden anne sorumludur.Şinto (%52 ve Budizm (%38) iki büyük din olarak göze çarpmaktadır. Önemli bir ibadet tarzı yoktur. Tapınaklara para atıp dilek tutuyorlar, şans getirici muskalar satın alıyorlar. %3 ü Hıristiyan olup Müslüman sayısı çok azdır. Ama son yıllarda entelektüel tabakadan insanların Müslümanlığı tercih ettiği bilinmektedir.Caddelerde korna sesi ve yüksek sesle konuşana ve gürültü yapana ve kavga edene rastlamak kolay değildir. İkili ilişkilerde selamlaşma ve tebessüm yaygın, selamlaşmadan sonra dedikoduya veya geyik muhabbetine geçiş yapmak için vakitleri yoktur. Dinlemesini iyi biliyorlar, birbirlerinin sözünü kesmiyor ve ben bilirim iddiasında bulunmuyorlar. Hazır cevap da değiller. Bir şeyi hatırlamaya çalışırken kafa kaşımak yerine utangaç bir eda ile yüzlerini avuçları arasına alıp ovuşturarak düşünüyorlar. Hiçbir soruyu cevapsız bırakmıyorlar. Detayları atlamıyorlar, kaliteye önem veriyorlar. Yazılı doküman bakımından son derece zengin kütüphaneleri var. Her konuda zengin müzelere de sahip olup müzelere önem veriyorlar.Televizyon kanalları genellikle şifreli olup paralıdır, şifresiz olanlar son derece basit programlar ile doludur. Basit espriler, yemek tarifleri (deniz ürünlerinden), çocuk eğitim programları vs. Kanallardan birinde yoğunlukla geleneksel sumo güreşleri yayınlanır. Geleneklerine sahip çıkıyorlar, tanıtımı mükemmel yapıyorlar. Diğer meşhur sporları: aikido, kyudo, kendo, karete geleneklerini destekleyerek , beyzbol gibi sporlarlada iddialı olup modern hayatta iddialı duruma geçerler.Geleneksel sanatları olarak origami, ikebana, taibana, sodo ve bonsai ağaçları ile geçmişlerine kök salarlar. Ayrıca, damak zevklerinin vazgeçilmez bir parçası olan ocha diye adlandırılan yeşil çaylarının kendine has seremonisi en önemli kültür öğeleri olmaya devam etmektedir. Geleneksel giysileri olan kimonoları da en büyük alışkanlıkları olup onun tanıtımı da mükemmel yapmaktadırlar.Selamlaşma yaklaşık doksan derece eğilerek yapılmaktadır. Bu kadar eğilme çok saygı duydukları patron yada amirlerine karşı, diğerlerine önem derecesine göre eğilme açısı düşüyor. Selamlaşmada kesinlikle tokalaşma, sarılma, öpüşme ve dokunma yok. Uzun süreli ayrı kalan karı kocalar bile istasyonlarda veya hava alanlarında karşılaştıklarında sadece selamlaşıyorlar.Bütün Japonlar karıncalar gibi aynı hedefe kilitlenmiş, kollektif bir şekilde yapıcı olarak yollarına devam ediyorlar. Bu kadar küçük arazi ve tabii kaynak açısından kısıtlı imkanları ile ve üstüne üstlük çeşitli tabii afetler ile boğuşarak ekonomide ve teknolojide bu seviyeyi çalışarak hak eden başka bir millet yoktur. Japan İmparatoru Hiro Hito “Bu ülkeye gelen yabancının ya parası yada kalbi burada kalmalı “ demiş ve bunu da hakkıyla başarmışlar.Türkiye’miz coğrafya, arazi, tabii kaynaklar, tarih, turizm, gelenek, insan kaynakları, iklim vs. sahip olduğu zenginliklerinin Japonya’ya göre kat kat fazla olduğunu göz önüne getirdiğimizde; gelecek hakkında ümitlerimizin kabardığını söylemek abartı olmayacak... Faruk Bilen /İnşaat Müh. Arzu Yücel /Çevre Müh. (Not: Memurlar Vakfı Ufuk Dergisi’nin Ağustos 2005, 22. sayısında bu yazı kısaltılarak yayınlanmıştır.)
|