Eiga - Japon Sineması Yazdır

Cuma, 13 Temmuz 2007 04:24
映画; Eiga
 Image

 Japon Kültürü’nün genel özelliğinden biridir,her zaman kendine özgü bir tarz yaratır. Sineması için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Godzillayı duymayanımız var mı?  100 yılı aşkın bir geçmişe sahip Japon Sineması’da kendine özgü çizgisi ile farklı, türünün önücüsü eserler ortaya koyan bir etkiye sahiptir.

Japon sinemasına özet bir bakış.Türleri;
Anime: Japon animasyon filmleri.
Jidaigeki:, Samurayların başrolde olduğu filmler, aynı zamanda Chambara (kılıç çarpışma sesi) şeklinde de isimlendirilir.
Horror:  Korku filmleri, J-Horror diye de adlandırılmıştır, (Örnek film. Ringu)
Cult Horror: Kült korku filmleri (Örnek film  Battle Royale, Suicide Club)
Kaiju: Canavar filmleri (Örnek film Gojira)
Pink: Çoğunlukla sosyal ve estetik içerikli japon pornografik filmleri. (Örnek film Tandem)
Yakuza: Mafya, gangaster filmleri.
Tarihçe
Sinema ülkeye 1848 yılında bir fotoğrafçının çekimleriyle girmiş olmasına rağmen ilk konulu çalışmalar 1899 yılında çevrilen "Inazuma Goto Hobaku no Ba" (Hırsızın Ani Tutuklanma Sahnesi) ve "Momijigari"(Akça ağaç Yaprağına Bakarken), ve kısa bir dökümanter  olan  Geisha No Teodori (芸者の手踊り) dir.
İlk profosyonel Japon oyuncusu, 1911-1914 Thanhouser Company filmlerde rol alan Tokuko Nagai Takagi’dir.
Japon sineması, geleneksel gösteri sanatı olan Kabuki (Ka:müzik, saz; Bu:dans, oyun, Ki: yaratıcılık) ve XVI. Yüzyılda doğan Noh tiyatrosundan etkilenmiştir. No tiyatrosunun kendine özgü zengin bir maske dağarcığı ve anlatım dili vardır. Örneğin tek bir adım atmak yolculuğu, elin yukarı kalkması üzüntüyü, baş ve yüzün doğrulması sevinci simgelemektedir. Genel olarak noh tiyatrosunda kahramanlık ve samuray öyküleri işlenir.  XVII .yüz yılda gelişen Kabuki tiyatrosunun ise Okumi, Onna , Vakaşu , Yaro gibi türleri vardır.
Bu etkilerle Japon sineması iki ayrı türde gelilşir. Birincisi Noh ve Kabuki gibi tiyatroların etkisinde, tarihsel konuların yanında 1868 Meiji'den önceki batılılaşma etkisine girmemiş Japon toplumunu konu edinen "Jidai-geki" (dönem dramları) türü, ikincisi ise gündelik yaşamla ilgili konuları ve Meiji sonrası tüm filmleri kapsayan "Gendai-geki" (modern) türündeki filmlerdir.

Jidai-geki ve gendai-geki türleri dışında ünlü Japon yönetmen Ozu YASUJİRO'nun temsilciliğini yaptığı Japon ailesindeki olayları, değişimi konu edinen "Shomin-geki" tarzında filmlerde üretilmektedir. 
1920'ler Japon sinemasının gelişiminde hızlı adımların atıldığı bir dönemdir. Bu dönem de tarihsel nitelik taşıyan, sessiz sinema geleneğine oldukça farklı bir yaklaşım getiren "Benshi'lik"göze çarpar. Benshi; filmleri perde arkasından Japon kültürüne özgü şekilde yorumlayan kişi anlamına gelir. Benshi'ye bir bakıma yorumcu-anlatıcı da diyebiliriz. Yorumcu anlatıcılar sadece filmin konusunu anlatmakla yetinmez çıkardıkları sesler, kullandıkları ses efektleriyle perdedeki olayların ve duyguların açıklanmasında da yardımcı olurlardı. Öyle ki izleyiciler bazen sadece Benshi'leri dinlemek için sinemaya giderlerdi. Hollywood2un aksie 1930 lu yıllara kadar sessiz filmler Japonya’da yapılagelmiştir. Benshi'lik 1935'li yıllarda sinemada sesli dönemin başlamasıyla birlikte yok olmuştur.

Japon sinemasında 1925 ile 1945 arasındaki dönemde "Mizoguci Kenji, Ozu Yasujiro, ve Akira Kurosawa öne çıkar. Bu dönemi önemli kılan üç yönetmenin özgün bir Japon sinemasını oluşturmalarıdır. Akira Kurosawa Sugata Sanshiro (1943) filmi ile çıkış yapar.
Mizoguci Kenji  ise feminist sinemanın Uzakdoğu öncülerindendir.
İkinci dünya savaşı sonrası değişen toplumsal değerlerin, yaşam biçimlerini değiştirdiği Japon ailesine sinemasında yer veren Ozu Yasujiro ise geleneksel Japon sinemasına ilk ve önemli bir tepkiyi ortaya koyan “doğal gerçekçilik” akımının öncüsüdür. Sade bir anlatıma sahiptir.
Japon sinemasının batıya açılmasında en büyük paya sahip olan Akira Kurosawa ise birey olabilme, benlik kavramı, insanın kendisiyle yaşadığı çelişkiler, yoksul insanlar ve sorunları, politik temalar, insan-doğa ilişkisi, sevgi-dostluk gibi temaları filmlerinde işlemiştir. Batı kültürüne yakınlığı en önemli özelliği olan Kurosawa "Rashomon" gibi Jidai-geki türünün özelliklerini içinde barındıran filmlerde üretmiştir.
Yine bu dönemlerde Ishiro Honda antinükleer bir gerilim filmi olan Gojirayı yaptı. (Batı dillerine Godzilla olarak geçmiştir). Daha sonra bir çok Godzilla versiyonları çekilen film Japon Kaiju filmlerinin simgesi haline gelir.
1955 yılında Hiroshi Inagaki, Samurai Trlogy filmi ile Yabancı Film ödülünü aldı.
Kenji Mizoguchi , Saikaku Ichidai Onna 1952, Ugetsu Monogatari 1953 ve Sansho Dayu 1954, filmlerini yönetti.
Mikio Naruse  Repast (1950), Late Chrysanthemums (1954) and Floating Clouds (1955) filmlerini yönetti.
Yasujiro Ozu  Good Morning(Ohayō, 1959) yönetti.


1950'li yıllarda Japon sinemasında yoğun bir üretimle geniş bir dışa açılma süreci yaşandı. Bu süreçle birlikte sinemaya karşı duyulan ilgi o kadar artmıştı ki 1958 yılında 1.1 milyar bilet satışıyla doruk noktasına ulaştı. 1960 yılında ise 547 yeni film ülkedeki 7457 sinemada gösterime girmişti.
Televizyonun Japon kültürel yaşamına girmesiyle birlikte sinema sektöründe büyük bir çöküş ; beraberinde ise sinema izleyicisinde önemli bir azalma meydana geldi. 1960'ların ortalarında başlayan bu düşüşü durdurmak için yapım şirketleri piyasaya bol miktarda ticari film sundular. Bu tarz bir yaklaşım Japon sinemasının televizyon karşısında çöküşünü de beraberinde getirdi. Astro Boy 1963 ile birlikte televizyon Anime ile tanıştı. Bu dönemde piyasaya sürülen filmlerin yarısı "Yakuza"tipindeydi (Branded to Kill 1967). Zamanla yakuza türünün yerini erotik filmler almaya başladı. Şiddet ve cinsellik olgusu Japon sinemasında son dönemde çok fazla ön plana çıkmış olsa da bu iki olgu hem Japon edebiyatında hem de sinemasının temel motifleri olmuştur.
Hiroshi Teshigahara’nın Woman in Dunes (1964) filmi, Cannes Dilm Festivalinde Özel jüri ödülü aldır. Masaki Kobayashi’nin Kwaidan 1965 filmi, Oscar’da en iyi yönetmen ve en iyi yabancı film ödüllerine aday gösterildi, Cannes’de jüri özel ödülünü aldı.
1970 li yıllarda Nagisa Oshima Ai no korida (In the Realm of the Senses 1976) yönetti. Film sansür karşıtı ve sert pornografi içeriyordu. O günden bu yana tam orijinal hali Japonya’da gösterilmemiştir. Bununla birlikte Pink Film endüstrisi genç bağımsız film yapımcıları için atlama taşı olmuştur.
1984 yılında Hayao Miyazaki Nausicaa of the Valley of Wind (Kaze no tani no Naushika) mangasını aynı isimle sinemaya aktarmıştır. 1988 yılında Katsuhiro Otomo mangası Akira'yı uzun metrajlı film haline getirdi. Popüler TV animasyonları film haline getirilmeye başlandı. Shohei Imamura 1983 te Narayama Bushiko ile Altın Palmiye ödülü kazandı.
1997 de Shohei Imamura Unagi ile tekrar Altın Palmiye kazandı.  Hayao Miyazaki 1992 yapımı Porco Rosso ile önemli bir seyrici yakaladı, yine 1997 de Titanic gişe hasılatını geçene kadar Princess Monokone Japonya’nın en iyi hasılat yapan filmi oldu.
2001 yılında yönettiği Spirited Away (Sen to Chihiro no Kamikakushi) ile Hayao Miyazaki  gişe rekorlarını kırdı ve Amerika Akademi ödülünü aldı. 2002 yılı yapımı Dolls dikkatleri çekti, Dolls’u en yüksek bütçe ile Takeshi Kitano’nun yazıp yönettiği Zatoichi 2003 takip etti.  Ringu ve Ju-On filmlerinin İngilizce yeni yapımları ticari başarılar elde etti. Seijun Suzuki 2005 te 56. filmi Princess Raccoon’u yaptı.
Ülkemizde de Japon sinemasının son dönem örneklerini televizyonlarda seyretmek mümkün. Ayrıca seyrekte olsa Japon Film haftalarında, Festivallerde Japon sinemasının özgün örnekleri izlenebilir.
Bu görsel şölenlerin artması dileği ile iyi SeyirlerJ

Linkler ve kaynaklar:

www.midnighteye.com

www.jpreview.com

cinema.3yen.com 

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 01 Aralık 2008 02:24