Tavan Arasındaki Buda Yazdır

Arzu Yücel tarafından yazıldı.   
Salı, 28 Ağustos 2012 13:23
Bir kadın, bir anne, Japon kültürünü seven bir insan olarak... Bu kitabı sevdim, sevdiğim kadar ezildim.
Japonların Amerikaya göçü hakkında biraz bilgilenerek okumaya başlanmalı...
Japonya'dan Amerikaya ilk göç dalgası 1885 yılında-Meici döneminde Hawai'nin şeker kamışı ve ananas tarlaları ile San Francisco'nun meyve bahçelerine taşımış Japonları. 1900'lere gelinceye kadar bu göç hızlı devam etmiş; 1924 yılında Amerikada göçmen oranına kota uygulanmaya başlanırken, 1941 yılındaki Pearl Harbour baskını ile 1942 yılında göç adeta tersine dönmüş. Bu süreçte Amerika'da dünyaya gelen Amerikalı Japonların içinden politikaya, orduya girenler Amerikan kimliğine hızla adapte olanların oranı da yükselmiş.
 
Ön kapak: "Julie Otsuka'nın 2011 National Book Award finalisti romanı Tavan Arasındaki Buda yüz yıl kadar önce gemiyle Japonya'dan San Francisco'ya " fotoğraflarla eşlenmiş gelinler" olarak getirilen bir grup genç kadının yürek buran öyküsünü şiirsel bir etkileyicilk ve hiddetle aktarıyor. Tavan Arasındaki Buda Amerikan rüyasına dair büyüleyici bir başyapıt"
 
Kitap Sirak 44 ve Masahide'ye ait satırlarla başlıyor.
 
Sirak, Hristiyanlıkta kutsal kitapta yer almayan, ancak tarihsel metinler, dualar ve ezgiler içermesi nedeni ile incelenmesi, okunması istenen apokrif kitaplardan biri. Rahip Sirak tarafından MÖ 180 yılında yazılmıştır.
 
"Bazılarının saldığı ün yaşamlarından sonra sürüp gider, onlardan şimdiye dek içtenlikle, övgüyle söz edilir. Oysa bazıları hiç bir anı bırakmamış, hiç yaşamamış gibi yok olmuşlardır. Şimdi onlar hiç var olmamış gibidir, onların çocukları da aynı durumdadır." Sirak 44: 8-9
Mizuta Masahide (水田 正秀?, 1657–1723)
Bashou'nun öğrencisi.
"Ambar yandı kül oldu-
şimdi
Ayı görebiliyorum."
 
Teşekkür sonda, kitap 150 sayfa, harfler büyük büyük. "Haydi Gel Japon" diye başlayan birinci bölümde her paragraf size Gemi diyor. Kitap boyunca tüm kadınlar tek bir varlığın parçasıymış gibi anlatılıyor...
İlk bölümde  gemideki Japon kadınların portresini çıkartırken, büyürken annelerinden aldıkları öğütleri duyuyoruz...
Çay bardağını iki elinle tut, güneşe çıkma, asla gereğinden çok konuşma, şehirli gibi yürü, çiftçi gibi değil,bir kız içinde bulunduğu odayla bütünleşmeli, varmış gibi görünmeden varlığını sürdürmeli, kadınlar zayıftır,ama anneler güçlüdür.
Kitapta Japon gelenek ve kültürüne özgü onlarca söz, davranış, inanış da  arka arkaya sıralanmış...
Buda'nın gözlerine bakmak gibi bir şeydi, kızımın göğsüne hardal yakısı koydum, rüzgar ve grip tanrılarına da dua ettim,  tıpkı bizim Japonya'da yaptığımız gibi "gölge, gölgeyi yakalar" oynadılar, teneke tekmelemece, jan-ken-po oynadılar,içlerindeki kötü his geçene kadar ellerinde tuttukları yumuşak kumaşa sarılı taşları vardı, yemek çubuklarınla bir şeyi işaret etme, çubuklarını asla emme, hiç bir zaman tabaktaki son lokmayı alma, Amerikalılar gibi gürültücü olma, Korelilere karşı uyanık ol, onlar bizden nefret eder, Filipinlilerin yanında dikkatli ol, onlar Korelilerden beterdir, sakın bir Okinawalı ile evlenme, onlar gerçek Japon değildir.
Kadınlar, çektikleri onca eziyete rağmen yine de anne olmak isterler; bazıları isteğinden fazlasını bulurken ve yine bazıları hiç bulamaz...
“Yeter artık dedik,.Dokuz ay sonra ismi -son-anlamına gelen sueko’yu doğurduk…,beş yıl sonra bir gün, ismi onbir anlamına gelen Toiçi’yi doğurduk. “Duyduğuma göre “asma kabağı kadar kuruymuş” dediler.Bazen saçımızı kökünden kesip bereket tanrıçasına hamile kalabilelim diye adak sunmaya çalıştık, ama yine her ay kanamaya devam ettik. Ve kocamız baba olup olmamanın kendisi için hiç fark etmediğini söylese de –istediği tek şeyin bizimle birlkte yaşlanmak olduğunu söylemişti- biz asla sahip olamadığımız çocukları düşünmeden edemedik. Her gece penceremin önündeki ağaçlarda oynadıklarını duyuyorum.
Kitaba adını veren tavan arasındaki buda 126.sayfada; yaşamlarında çektikleri yokluktan hiçliğe doğru bir yürüyüşe çıktıklarını hissettiren zor satırlar... 
“Fumiko Courtland’daki pansiyondan sebebiyet verdiği her tür sıkıntı için özür dileyerek yola çıktı Kocası ise Fumiko’ya acele etmesini ve çenesini kapamasını söyleyerek yola çıktı.Misuyo kimseye husumet beslemeden yola çıktı; herkesi bağışlamıştı. Kendisine hep Charlotte diye hitap etmemiz için ısrar eden Çiyoko, ona Çiyoko dememiz için ısrar ederek yola çıktı. Fikrimi son defa değiştiriyorum. İyo, bavulunun derinlerinde bir yerde alarmı çalan saatiyle yola çıktı ve alarmı susturmak için de durmadı. Kimiko çantasını mutfak masasının üstünde unuttu, ama hatırladığında geri dönmek için çok geç olmuştu. Haruko tavan arasının bir köşesine pirinçten minicik, gülen bir Buda bıraktı; ve Buda bugün bile gülmeye devam ediyor.Takako döndüklerinde yiyecek bir şeyleri olsun diye mutfak döşemelerinin altın bir torba prinç bırakarak yola çıktı.Misayo evde hala biri varmış gibi görünsün diye, verandaya bir çift tahta sandalet bırakarak yola çıktı.Roku, annesinin gümüş aynasını o dönene kadar saklayacağına …..”
Bir kere değil, pek çok kere okuyacağım, rafa kaldıramayacağım kitaplara bir tane daha eklenmiş oldu.
 
Son Güncelleme: Çarşamba, 05 Eylül 2012 14:29